İlk Türk Akademisi: Encümen-i Dâniş
1846 yılında Meclis-i Maarif-i Muvakkat’in yerine Meclis-i Maarif-i Umumiyye ismi ile anılan yeni bir kurum hayata geçirilir. Yeni kurulan meclis ilk iş olarak daha önce oluşturulan Encümen konusunu irdeler. Encümen-i Dâniş’in ilk toplantısı, 18 Temmuz 1851 günü yapılır
Pek çok bilim insanı tarafından ilk “Türk Akademisi” olarak nitelenen “Encümen-i Dâniş” Sultan Abdülmecid (1839-1861) döneminde kurulur. Bilim akademilerinin kuruluş öyküsü Avrupa’da başlar ve oldukça eski tarihlere uzanır. 1635’de Fransız Akademisi (Académie Française), 1662’de İngiltere’de Londra Kraliyet Cemiyeti (The Royal Society of London for the Improvement of Natural Knowledge), 1666’da Fransa’da Bilimler Akademisi (Académie des Sciences), 1710’da İsveç’de Collegium Curiosorum (Bilim Bahçesi), 1727’de Rusya’da St. Petersburg Akademisi bu nitelikteki ilk atımlardır. Bu kuruluşlardan Fransa ve Rusya’daki akademiler devletin destek ve öncülüğünde, Londra ve İsveç’teki akademiler ise sivil girişimin öncülüğünde kurulan kurumlardır.
İlk teşebbüs
Muhtemelen Fransa ve İngiltere örnek alınarak, Osmanlı İmparatorluğu’nda da bilim kurumları anlamında bazı girişimlerde bulunulur. Nevşehirli İbrahim Paşa’nın (1718-1730) himayesinde 1720’den itibaren bazı kitapların Arapça, Grekçe, Farsça, Almanca ve Latinceden Türkçeye yoğun bir tercüme faaliyetine girişilir. Bu faaliyet sırasında küçük hacimle eserlerin şahıslar, birkaç ciltten oluşan büyükçe eserlerin ise sayıları kırk beşe varan kişilerce çevrildiği bilinmektedir. Bu büyük tercüme heyetinin “erbâb-ı dâniş ü irfân” yani ilim ve irfan sahibi şeklinde tanımlanmalarının, daha sonra 1851’de kurulan meclise Encümen-i Dâniş isminin verilmesine yol açmış olduğu düşünülmektedir. Nevşehirli İbrahim Paşa’nın başlattığı tarih, felsefe, haritacılık ve tıp alanlarındaki önemli eserlerin tercüme faaliyeti ne yazık ki Sultan III. Ahmed’in tahttan indirilmesi ve İbrahim Paşa’nın hayatını kaybetmesiyle son bulur. Bu arada XIX. yüzyılın başlarında, Londra eski sefiri İsmail Ferruh Efendi’nin öncülüğüyle bir sivil girişim olarak Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyyesi kurulur. Dönemin önde gelen aydınlarının zaman zaman İsmail Ferruh Efendi’nin Ortaköy’deki yalısında toplanıp, bilimsel konuşmalar ve tartışmalar yaptıkları, meraklı olanlara ücretsiz dersler verdikleri bilinmektedir.
Sultan Abdülmecid
13 Ocak 1845 tarihinde Babıali’ye yaptığı ziyaret sırasında Sultan Abdülmecid’in askerî reformlar dışındaki yeniliklerin yolunda gitmediği, reformların toplumca benimsenmesi için cehaletin ortadan kaldırılması gerektiği konusundaki eleştirisi üzerine 1 Mart 1845 tarihinde sekiz kişiden oluşan bir Meclis-i Maarif-i Muvakkat (Geçici Eğitim Meclisi) kurulur. Kurulan bu meclis, eğitimin temelini teşkil eden sibyan mekteplerinin yeniden düzenlenmesine, orta dereceli okulların (rüştiye) açılmasına ve İstanbul’da yüksek eğitimin devamı için bir Darülfünun (üniversite) kurulmasına dair üç önemli rapor hazırlar.
Meclis-i Muvakkat
Meclis-i Maarif-i Muvakkat’ın en dikkat çekici önerilerinden biri de açılması önerilen üniversitede okutulacak ders kitaplarıyla halkın ihtiyaç duyduğu telif ve tercüme eserlerin hazırlanması için Encümen-i Dâniş isimli bir ilim heyetinin oluşturulmasıdır. Encümen-i Dâniş üyeliğinin bir görevden çok bir şeref payesi olması; görevin üyelerine maddi bir kazanç değil, onur ve saygınlık kazandırması istenir. Encümen bir başkan, yirmi asli ve yirmi dışarıdan olmak üzere kırk üyeden oluşacaktır. Dışarıdan katılan kişilerin yazdığı kitapların Türkçesinin düzeltilmesi veya Encümen’ce bastırılan kitapların bütünlüğünün temini için iki üyenin musahhih (düzeltmen), yazışmaları yönetmek üzere de bir kâtibin görevlendirilmesine karar verilir.
Meclis-i Maarif-i Umumiye
1846 yılında Meclis-i Maarif-i Muvakkat’in yerine Meclis-i Maarif-i Umumiyye isimi ile anılan yeni bir kurum hayata geçirilir. Yeni kurulan meclis ilk iş olarak daha önce oluşturulan Encümen konusunu irdeler, farklı bilim ve dillerde uzman bilim insanlarının bir araya geleceği bu kurumun asli üye sayısının yetersiz olduğu, üye sayısının kırka çıkarılması ve dışarıdan katkı yapacak insan sayısının ise sınırsız olması gerektiğine karar verir. Tercüme edilecek eserlerin Doğu ve Batı olarak iki ayrı kategoride ele alınmasının uygun olacağına, üyelerin her birinin konusunda uzman olması, Arapça ve Farsçanın yanı sıra en az bir Avrupa dilinden tercüme yapabilecek bilgi birikimine sahip olması öngörülür.
Meclis’in yaptığı bütün bu öneriler dönemin reformlarının belirleyicisi ve denetleyicisi olan Meclis-i Vâlâ tarafından uygun bulunduktan sonra 15 Nisan 1851 tarihli padişah iradesiyle onaylanarak yürürlüğe girer. Şeyhülislâm Ataullah Efendizâde Mehmed Şerif Efendi birinci, Meclis-i Maarif-i Umumiyye üyesi Hayrullah Efendi ikinci başkanlığa getirilir ve böylece Encümen-i Dâniş kurulmuş olur. Sadrazam Mustafa Reşid Paşa, Şeyhülislam Ârif Hikmet Beyefendi, Serasker Mehmed Rüşdi Paşa, Mehmed Sadık Rifat Paşa, Hariciye Nazırı Mehmed Emin Âli Paşa, Arabistan Ordusu Müşiri Mehmed Emin Paşa, Ticaret Nazırı İsmail Paşa, Rumeli Müfettişi Abdurrahman Sami Paşa gibi devlet görevlilerinin yer aldığı bu heyetin harici üyeleri arasında on bir Mısırlı bilgin ile Thomas Xavier de Bianchi, Joseph von Hammer-Purgstall gibi önemli bilim insanları da bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus dönemin üst düzey devlet görevlilerinin yetkinliğidir. Hemen hepsi Arapça ve Farsçanın yanı sıra bir batı dilini tercüme yapacak kadar iyi bilmektedirler.
Encümen-i Dâniş
Encümen-i Dâniş’in ilk toplantısı, 18 Temmuz 1851 günü, Sultan Abdülmecid’in de katıldığı bir törenle yapılır. Encümen üyelerinden Sadrazam Mustafa Reşid Paşa, açılışta yaptığı konuşmada, “insana insanlığını bildiren, dünya ve ahirette mutluluğun kaynağı olan ilim ve eğitim yolunu açan padişahın açılış törenine bizzat katılarak herkesi mutlu ettiğini” vurgular. Tören sırasında padişaha Ahmed Cevdet Efendi (Paşa) ve Fuad Efendi (Paşa) birlikte hazırladıkları “Kavaid-i Osmaniyye” isimli kitap sunulur. Daha sonraki çalışmalarda Encümen’in oy birliği ile üzerinde mutabakata vardığı konu “farklı bilim dallarına ait kütüphanelere sığmayacak kadar çok kitap yazılmasına rağmen, bunları kaleme alanların Türkçeyi terk edip eserlerini Farsça veya Arapça kelimelerle süslemeleri ve cümlelerin arasına bir iki Türkçe kelime sıkıştırarak dildeki maharetlerini göstermek istemeleri neticesi Türk dilinin adeta terk edildiği ve insanların bu ağır metinleri anlamayıp cahil kaldığı konusudur” (s. 29).
Cehaletin devamı
Sanırım bu konudaki ihmalkâr davranışımız hâlen devam etmekte, bu teşhisin yapılmasının üzerinden yüz yetmiş yıl geçmiş durumda olmasına rağmen, hâlâ bu eserleri Latin alfabesiyle aynı şekilde basmaya devam ediyor ve bir döneme ait bilginin birkaç kişinin tekelinde kalmasına yardımcı oluyoruz. Zaten orijinal metni okuma imkânına sahip üç beş kişinin inhisarında kalan bu eserlerin tekrar aynen basılması emek ve kâğıt israfıdır. Bazı kişiler biz yaptık oldu dese de görüldüğü gibi olmuyor. Toplumumuzun büyük bir bölümü geçmişe dair cahil kalıyor ve kulaktan dolma bilgilerle, fikir sahibi olup geçmişini reddediyor.
Kurulan kurum 80 darbesiyle kapatıldı
Yıllar sonra ülkemizde Encümen-i Dâniş benzeri bir kurum kurulur. 17 Mayıs 1917 tarihli bir Heyet-i Vükela kararı ile korunması gerekli kültür varlıklarının tespiti ve korunması ile ilgili kararlar almak üzere kurulan bu kurum, 2 Temmuz 1951 gün ve 5805 sayılı yasa ile Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’na dönüşür. Çeşitli kurumlar tarafından seçilen konusunda uzman kişiler, aralarında görmek istedikleri konularında uzman bazı kişileri de kendileri seçmektedir. İlk kuruluşunda seçilen üyenin ömür boyu üye olması kabul edilmişken, 1960 askeri müdahale sonrası üyelik için yaş sınırı getirilir. 1980 askeri darbesinden sonra ise böylesi kurumlara tahammülü olmayan yönetim 21 Temmuz 1983 tarih ve 2863 sayılı yasa ile bu kurumun varlığına son verir ve bu görevi Kültür Bakanlığı’na devreder ve konunun bugünkü işinden çıkılmaz hale gelmesine yol açar.