Diğer

Akademisyen maaşına iyileştirme yapılmalı

Eğitimin önemini ne kadar anlatsak yetmez. Bugünkü varlığımız ve yarınki geleceğimiz eğitime bağlı. Geçmişte çocuklarımıza, gençliğimize ne düzeyde eğitim vermişsek, şu anda o düzeydeyiz.

Eğitimin kalitesi bir çok etkene bağlı. Bunlardan birisi de hiç şüphesiz, eğitime ayrılan bütçe. Keza eğitime ayrılan bütçe ne kadar yüksekse, fiziki olanaklar da o kadar iyi olacak, araştırmaya ve bilimsel çalışmalara o kadar yüksek kaynak ayrılacak.

Bununla birlikte şu hususu ıskalamamak gerek; eğitime ayrılan bütçe sadece fiziki olanaklar için harcanacak bütçe olarak kabul edilirse, dar anlamda niteleme yapılmış olur. Eğitime ayrılan bütçeye, eğitimin baş aktörleri olan eğitimcilere, öğretmenlere ve akademisyenlere verilecek maaşlar da dahil olduğunda, geniş anlamda niteleme yapılmış olur.

Akademisyenlerin maaşlarında yıllardır iyileştirme yapılmadı. İlan edilen 2023 artışlarıyla bir profesör aylık yaklaşık 48 bin TL maaş alacak. Artık akademisyenlerin maaşlarıyla ev sahibi olmaları, araba sahibi olmaları hemen hemen olanaksız.

Maaşıyla sadece günlük ihtiyaçlarını karşılamayacak; bilimsel gelişmeleri takip etmek için yerli ve yabancı yayınları satın alacak, yurt içi ve dışında seminer ve sempozyumlara katılacak. Tabii onun bekar olduğunu düşünüyoruz.

Evli ve çocukları varsa, maaşıyla sadece minimum düzeyde ailesini geçindirebilir. Bilimsel faaliyetlere YÖK ve üniversitelerin düşük de olsa mali bir desteği var. Ama ben bunu bizzat yaşamış bir akademisyen olarak söyleyeyim; koşulları ve bürokratik prosedürü sanki hiç başvurmayın der gibi; başvuru için harcanması gereken emek ve mesai inanılmaz bir zaman gerektiriyor.

Ayakta kalırsınız

Ben, Bielefeld Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde çalışırken, kendi doçentlik tezimle ilgili bir kitaba ihtiyacım olduğunu ve alanım olmamasına rağmen Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılmasını konu alan bir sempozyuma katılma isteğimi o zamanlar Dekan olan Prof. Dr. Wolfgang Oehler’e ilettiğimde, hiçbir bürokratik prosedür uygulamadan birisi benim odamda birisi kütüphanede bulunacak şekilde iki nüsha kitap temin etmiş ve sempozyuma katılım masraflarımı da karşılamıştı. Bunu neden yaptığını sorduğumda verdiği cevap, üniversite yöneticileri için ders gibiydi: “Çünkü siz ne kadar kendinizi geliştirirseniz, benim öğrencilerime de o kadar yararlı olursunuz. Sizin bilgili olmanızdan öncelikle benim öğrencilerim yararlanacaktır!”

Bir zamanlar birkaç tane olan Vakıf Üniversiteleri ile Devlet Üniversitelerinde görev yapan akademisyenler arasındaki maaş farkı tersine açıldı; bu bile akademisyenlerden bilim üretmeleri değil, sadece ders anlatmalarının beklendiğini gösteriyor. Keza birçok Vakıf Üniversitesi yüksek maaşlı Profesör, Doçent yerine üçte bir maaş ödeyeceği “Dr. Öğretim Üyesi” çalıştırmayı tercih ediyor.

Yollar, barajlar, köprüler zamanla yıkılabilir. Asla yaşanmak istenmeyen bir savaşta, her şey yerle bir olabilir. Ama bilim ve teknolojik alanda ne kadar ileriyseniz, ne kadar iyi bir eğitim istemi kurmuşsanız, yine de ayakta kalırsınız. Buna en somut ve güzel örnek, İkinci Dünya Savaşı sonrasının Almanya ve Japonya’sıdır.

Bu her iki ülke de İkinci Dünya Savaşı’nda yerle bir oldu. Ama bu her iki ülke de eğitim sistemlerinin ürünü olan bilim ve teknolojileri ile tekrar ayağa kalkıp, kalkınıp geliştiler.

Ne olursa olsun, her fiziki yapı yıkılabilir, ama bilgi, bilim, teknolojik birikim yıkılmaz. Bize düşen, bilgiyi, bilimi, teknolojiyi üreten ve bu bilgileri gelecek nesillere aktaran akademisyenlerimizi korumak ve kollamaktır. Onların tek kaygıları taksitleri ödeyip ödeyememe degil, bilim ve teknoloji üretmek ve eğitimin kalitesini artırmak olmalı.

Kaynağı kurutmayalım

Ekonomik kaygısı olan bir akademisyenden bilim üretmesini beklemek, çok da gerçekçi bir beklenti değildir. Bilim üretmek yoğun konsantrasyon ister; zihnin, aklın sadece üzerinde çalıştığı konuyla ilgilenmesini gerektirir. Gece yarısı uykusundan “kirayı nasıl ödeyeceğim” endişesi ile değil, “acaba deneye bir de şu elementi dahil ettiğimde sonuç ne olur” şüphesi ile uyanan akademisyen bilime katkı sağlar.

Vesselam, maaşlarda bir iyileştirme olmazsa, bu koşullarda artık akademisyenlik de zengin mesleği olacak; aileden zenginseniz, buyrun akademisyenlik tam size göre! İstediğiniz yurt içi ve dışı bütün bilimsel seminerlere katılabilir, sayısı 150 – 200 euro olan bilimsel yayınları istediğiniz kadar takip edebilirsiniz.

Araştırma görevlilerinin maaşları ise gerçekten asgari geçim sınırına yakın. Oysa akademisyenliğin kaynağı, araştırma görevliliğidir. Kaynağı kurutmayalım!

Torba Kanun’a akademisyenlerin maaşlarıyla ilgili hissedilebilir bir iyileştirme muhakkak eklenmeli. Böyle bir iyileştirme, bugünümüzü değil, yarınımızı kurtaracaktır.

Kaynak: Milliyet

Prof. Dr. Vahdet ÖZKOÇAK

Öğretim Elemanları SENDİKASI (ÖGESEN) Öğretim Elemanları Derneği (ÖGEDER) Eğitimsel Çaba Derneği (EÇD) Genel Başkanı ve Antropolog

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu